4/10/2020

Dil olmadan düşünebilir miyiz?

Birinci Argüman

Dil kendimizi ifade edebilmemiz için kullandığımız bir araçtır. Bu araç ne kadar önemli olursa olsun bizim zihinsel faaliyetlerimizin temelini oluşturmaz. Çünkü dil, yalnızca bilgi üretici fonksiyonu ile var olabilir. Canlılar bilgi üretimi olmaksızın düşünebilme yetisine sahiptir. Bunu da içgüdü kavramı ile rahatça açıklayabiliriz. İçgüdüye sahip canlıların ortak özelliği, bilgi oluşturacak bir dile sahip olmaması (veya gelişmiş dile sahip olmaması) halinde bile bir eylemde bulunabilmektir. Eylemin var olduğunu biliyorsak bunun bir düşünceden meydana geldiği sonucuna varmamız gerekir. Eylem ve düşünce arasındaki ilişki birbirlerini tamamlayan bir sistem olarak açıklanabilir.

Yapılan bütün mantıklı eylemler bir düşüncenin ürünüdür. Örneğin yemek yeme ihtiyacı canlıya bir sorumluluk yükler. Canlı ne yaparsa yapsın bu fizyolojik problemi çözmelidir. Hemen harekete geçer besin toplar, avlanır hatta ve hatta başka canlıların besinlerini bile çalmaya çalışabilir. Bunu yaparken bilgi üretmesine gerek yoktur, dolayısıyla dile sahip olmak zorunda değildir. Farklı birkaç örnek vermek gerekirse bebeğin anne sütünü emmek için annesinin memesine sarılması veya üşüdüğü zaman cenin pozisyonuna geçmesi örnek gösterilebilir. Yapılan bu mantıklı eylemler, geri bildirim istendiği zaman eylemi yapan canlı tarafından tarif edilemez. Çünkü canlı yeterli dil becerisine sahip değildir.

Bundan çıkaracağımız sonuç şudur ki, düşünmek için dile ihtiyacımız yoktur.

İkinci Argüman

Dil canlıların düşünebilmesi için zorunlu bir ihtiyaçtır. Ünlü filozof Wittgenstein'ın da dediği gibi dilimizin sınırları dünyamızın sınırlarıdır. Dil olmadan yapılan eylemlerin hepsi düşünceden yoksun ve anlamsızdır. Düşünmek için dil aracılığıyla bilgi üretiminin gerçekleşmesi gerekir. Bilgi içeriğine sahip olmayan şeyler de düşünülemez. Ayrıca içgüdüsel eylemler kendi içerisinde mantıklı görünüyor olsa dahi kaynağının düşünce olduğu söylenemez. Eğer bunun aksini kabul edecek olursak evrendeki mantıklı her eylemin bir düşünceden ortaya çıktığını kabul etmek zorunda kalırız. Oysa evrenin yasaları bir düşünce etrafında şekillenmemiş, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Yani evrendeki mantıklı eylemlere düşünce diyemeyiz. 

Bunun aynısını içgüdü için de söylemek mümkündür. İçgüdü aynı evrenin yasaları gibi canlılarda bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Kısacası içgüdülerimiz bir düşünce üretmiyor veya düşünceden kaynaklanmıyor. Bu yüzden insan dışındaki canlıları genellikle düşünemeyen olarak adlandırıyoruz. Doğayı incelediğimiz zaman dili en etkili bir biçimde kullanan canlınınsa insan olduğunu gözlemlemek mümkündür. Yani dil insan beyninin temelini oluşturuyor.

Bundan çıkaracağımız sonuç şudur ki, düşünmek için dile ihtiyacımız vardır.